Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Hikaye

Yaşları 40+ civarı üç eski dost uzun yıllardır doğa ile başbaşa olmak ister… Hayat koşulları bazı yazlar buna izin verir, bazılarında vermez. Djü, bir hava meydanında hava trafik kontrolörü olarak çalışır, Sha İngiltere’de kendi işini kurar, Mou finans alanında çalışır ve son dört yıldır ülkesine çok az dönebilmiştir.

Sha, her yaz sık sık ülkeye gelerek Djü’nün organize ettiği bisiklet turlarına katılır. On yılı aşkın süredir her Haziran yurtta ve dünyada bisiklet turları yapan Djü yavaş yavaş daha çok yer görmek, daha uzun yol gitmek düşüncesi ile motor fikrine alışır ve kendi kendine motor öğrenmeye çalışır. Doğrudan 500 ve sonra da 400 cc lik büyük motorlar dener ve motordan zevk alacak aşamaya gelemez. Düşe kalka geçen bir iki yıldan sonra, Sha’nın da etkisi ile Honda CBF 150 alır ve motorun keyfine varmaya başlar. Sonra da beraberce Sha’ya bir CG 125, yani Titan alıp İzmir’de parkederler. Geçen yıl beraberce 1.500 km lik bir tur yaparlar.

Mou ise yurtdışından onlara gıpta ile bakmaktadır. 2009 yıl başında ülkesine döner ve “kariyerine bir süre ara vermek” üzere (yani işsiz) yoğun aylaklık denemelerine başlar. Gitar çalıp salsa öğrenmekteyken Djü ile sohbetlerinde planlanan müthiş turu öğrenir. İçi, içini yemektedir. Motora karşı çok çekilmekte, ancak çok korkmaktadır da. Djü, O’nun bu tura katılacağına hiç ihtimal tanımamakla beraber O’na motor seçimi vs konusunda yol gösterir. Mou deliliğin sınırlarını zorlar, bir ay içinde eğitimini alır, motor alır, İstanbul trafiğinde az bir pratik yapar ve 9 Haziran’da İzmir’e yola çıkar. İzmir buluşma noktasıdır. Tur 13 veya 15 Haziran arasında bir tarihte, Sha’nın yurda gelişine gore başlayacaktır…

Teçhizatlar

  • Mou: Honda CBF150, şişme yatak, şişme yastık, uyku tulumu, köpek kovucu

  • Djü: Honda CBF150, aynı ekipman eksi köpek kovucu artı komik bir çadır

  • Sha: Honda CG125, aynı ekipman eksi köpek kovucu eksi çadır artı camoka bıyığı

    Felsefe

    Ana felsefe “hayatını basitleştir”dir. Hayat aslında basittir ve biz her gün bu basitlikten daha çok uzaklaşırız. Bilgisayar karşısında, arabaların içinde “lop lop” gevşeyen, eriyen bir hayat süreriz. İşler, ilişkiler, teknolojik aygıtlar her gün hayatı karmaşıklaştırır. Yiyecekler köpük gibi, sentetik, zevksiz, boş ve lezzetsizdir. Ama hayat basitleşip doğallaştıkça mutluluğu geri alırsınız. Motor bu ikisi arasında bir “araç” olarak belirir. Motorun kendisi amaç değildir. 1200 cc lik motorlarla hız denemeleri değildir amaç.

    Amaç “gitmektir”.

    Doğaya dokunmak, sessizliği dinlemek, dış etkiler olmadan kendinde sakladığın derin ve karanlık yerlere ulaşmak, kuşları dinlemek, güzel dağ sularından içmek, ülkemizin doğal, sağlıklı ve lezzetli yemeklerinden yemektir.

    Amaç; yumuşayan bedenin sertleşmesi, kasların gerilmesi, yorulmak ve dinlenmek, gerçek ve kocaman kahkahalarla gülmektir.

    Amaç; insanları gerçekten görmek, dostlarla birlikte yeni dostlar edinmek, yalnız olmadığımızı hissetmektir.

    150 cc’lik bir motor bunun için idealdir. 125 veya 150 cc’lik bir motor sizi çok yıldızlı otellerin lezzetsiz açık büfelerinden, kasvet, görmemişlik ve cehalet dolu „brunch sabahları“ndan, gömlek yakasında timsah gezdiren sıkıcı insanlardan yeterince hızla uzaklaştırıp doğaya götürebilir.

    İşte bu nedenle motor bizim amacımız olamadı. Belki ileride daha büyük motorlara geçeriz. O’nu hakkıyla sürmeyi öğrendiğimiz zaman. Fakat çok büyük ihtimalle o zaman da motorun kendisi, onunla akrobasi yapmak veya hız sınırlarını zorlamak amacımız olmayacak. Amacımız yine gitmek olacak… Beraberce…

    Bu nedenlerle “ya siz deli misiniz? Sağsalim dönemezsiniz. Yapmayın, etmeyin” diyenleri hiç dinlemedik ve gittik. İşte, aşağı yukarı bizim felsefemiz…

    Rota: İçeriden Anadolu- The Inner Circle

    Rota hemen hemen daima, yani her zaman sayın üstün liderimiz, ekip şefimiz, değerli başkanımız Djü tarafından bencilce belirlendi. Aslında yaklaşık olarak nereye gidileceği belli idi. Fakat nasıl gidileceği belli değildi. Sha, nerelere gidileceğini yaklaşık olarak tahmin ediyordu. Mou ise o kadar çok “gitmek” ve motorla gitmek istiyordu ki Djü’ye “nereye gideceklerini” hiç sormadı bile.

    Yol, kendi içinde belirecekti. Genel olarak ana yollardan sakınmak istiyorduk. Hem trafik, hem motorcuları hiçe sayan sürücüler, hem de egsoz gürültüsü ve kirliliği nedeniyle. Bu nedenle bir baktık ki, Aydın’dan Mersin’e hiç şehir merkezi görmeden, sadece dağlardan ve yaylalardan gelmişiz. Her sabah nereye gideceğimize tekrar karar verdik. Pardon, Djü karar verdi. Bazen de usulen Sha’ya danıştı. Ama Mou’ya hiç danışmadı. Çünkü birincisi Mou’nun bütün yön tahminleri yanlış çıktı, ikincisi ise Mou nereye gidileceği ile hiç ilgilenmiyordu.

    Nerelerde konaklanacağı ise hiç belli değildi. Hiçbir gün, o akşam nerede kalacağımızı bilmiyorduk. Aslında o akşam üzeri nerede olacağımızı da bilmiyorduk. Ama biliyorduk ki, nasıl olsa bir şey olacaktı. Ve daima da bir şey oldu. Kendimizi yolun kucağına serbestçe bıraktık.

    Sonuç olarak ortaya şöyle harika bir rota çıktı. Turun ortalarında, turun sonunu görür gibi olduğumuzda “bu Anadolu’nun bir iç dairesi” dedik.

  • İstanbul-İzmir arası yeşil hat: Mou’nun Haziran Başı yolculuğu

  • İzmir-Tosya arası Mavi hat: Üç kişi beraberce gidilen yerler

  • Tosya-İzmir arası Pembe hat: Djü ve Sha’nın İzmir’e dönüşü. (Neden pembe renk sorusu için referans: Mr. Orange, Rezervuar Köpekleri, Q.Tarantino. 1998)

  • Tosya-İstanbul arası Yeşil hat: Mou’nun Tosya’dan İstanbul’a yalnız yolculuğu.

    Tura Başlamadan Bir Komiklik: Djü’nün Orkidi

    Bir veya iki bisiklet turu öncesi, yine üç kişi Marmara bölgesinde, Gönen civarında bir bisiklet turuna çıkarlar. Altı veya yedi günlük zorlu bir etaptır. Bisikletler oldukça yüklüdür ve yol yüzeyi bozuktur. Kahramanlarımızın kıçları felaket bir şekilde su toplar. Her üç kişi de kıçlarındaki yaralardan muzdariptir. Akıllarına ped kullanmak gelir. Gönen de bir eczane civarında dururlar.

    Hepsi de eczaneden orkid almaktan utanmaktadırlar. Kimse eczaneye gitmek istemez. İhale Djü’nün üzerine kalır. Kısa çöpü o çekmiştir. Djü eczaneye girer. Aksi gibi de eczacı bir bayandır. Djü kısaca “Orkid istiyorum” der.

    Eczacı Bayan:” Hangi tip?”

    Djü: “Bilmiyorum, şey..”

    Eczacı Bayan: “Kanatlı mı? Kanatsız mı?”

    Djü: “E, şey. Bunu da bilmiyorum. Şöyle ki; Şimdi biz üç erkeğiz. Bisiklet turunda şey oldu…”

    Eczacı Bayan: “Eyvah, yaralandınız mı?”

    Djü: “Yani, evet ama, sandığınız gibi değil”

    Eczacı Bayan: “Nasıl yani? Getirin yaralıyı bir bakalım, allah korusun”

    Djü: “Siz bana en büyük boyundan verseniz? Marka, tip filan mühim diil…”

    Sohbet biraz daha uzar. Djü sonunda orkidi almayı başarır ve kızarmış ve terlemiş olarak eczaneden çıkmayı başarır. Arkadaşlarına öfkeyle bağırır: “Aha, alın sokun bi tarafınıza, pislik herifler!!!”

    Sonuçta, hepsi de turun devamında orkid kullanırlar ve bayağı da işlerini görür. Olayı Djü şöyle anlatmaktadır. “Sabahları yeni uyanmış sakallı, dağınık ve pis herifler birbirlerine –abi orkid nerdeydi, sende miydi?- diye sormaktaydı. Yaşamaktan hicap duyduğum günlerdendi….”

    Tura hazırlık yaparken bisiklet ve ekipmanın durduğu odada ilgili petin hala muhafaza edildiği görülmüş ve fotoğraflanmıştır.

    Devamı için;

    Ana Sayfa – Derin Anadolu
    Devam: Birinci Gün: İzmir-Salda etabı

    Email: mesutselale@gmail.com